10 Haziran 2011 Cuma

HAC YAPMAK

Ibadet maksadiyla hac mevsiminde Kâbe'yi ziyaret etmeğe Hac denir. Hac mevsiminin dışındacKâbe ziyaret edilirse Umre adı verilir. Hac ibadeti, islamın beş şartından biridir. Farz-ı ayn dedigimiz kuvvetli farzlardan olup, kitap ve sünnet ile sabittir.

Kîtapdaki yeri Al-î Imran suresinin 97. ayetidir. Bu ayette mevlamız şöyle buyurmaktadır: " Azık ve binek Halimin Han yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyti hac etmesi, insanlar üzerinde Allah'in hakkıdir, farzdır. Kim bu farzı tanımazsa her halde Allah'ın ihtiyacı yok. O bütün alemlerden müstağnıdır."

Sünnetdeki yerini de, Ibn-i Ömer'den rivayet edilen şu hadisi şerifle bulmaktayız: " islam dini beş temel üzerine bina edilmistir. Kelime-i şehadet getirmek, Namaz kılmak, Oruç tutmak, Zekat vermek ve Hacca gitmektir."

Hac ibadeti insana dini, dünyevi birçok kültûrel faydalar sağlar. Dünyanın çeşitli yönlerinden gelen dilleri, renkleri, milletleri ayrı olan insanların, aynı duygular etrafında tek yürek olduğunu gördükçe insanın, Allah'a ve dine olan bağlılığı artar. Bu sayede temiz bir îman'a, salih bir amele ve güzel ahlaka sahip olur.

Bu maksatla, üzerine hac farz olup da, yerine getirmekte vurdum duymazlık edenlere, sevgili peygamberimizin öğütleri yanında çok ağır benzetmeleri bulunmakta ve şöyle buyurmaktadır :

- " Üzerine hac farz olup da onu yerine getirmeyenler, hıristiyan veya yahudi ölümüyle ölürler." [Hz. Ali (r.a.)'den]

- " Müslümanların yapmakla mükellef olduğu işleri işlemeyenler onlardan değildir. " [Tabarani (rîvayet)]

- " Hacca gitmekte acele ediniz, (borçlarınızdan biran önce kurtulmaya çalışınız), çünkû takdir ansızın gelebilir." [îbni Abbas'dan (Ahmet rivayet)]

- " Ey insanlar. Allah hac ibadetini sizin üzerinize farz kılmıştir. Hac yapmakta acele ediniz." [Müslim rivayet eder]

- Bir gün Hz. Aişe validemiz: ,.Ey Allah 'ın Rasulü, kadınlar üzerine cihad var mıdır? " diye sordu. Rasulullah'da: " Kadınlar üzerine harpsiz cihad vardır. O da Hac ve Umre 'dir." buyurdu.

- " Bir Umre 'den sonra, yapılan hatalara başka bir Umre kefarettir ve makbul bir Hac ibadeti ise sahibini Cennet'e götürür."

Hac ve Umre çesitleri :

1) Hacc-i Ifrad: Umresiz yapılan Hac demektir. şöyle niyet edilir: ,,Allahümme irini üridül hacca, feyessir hilli ve vetekabbelhü minni" Manasi: Allahım ben hac yapmak istiyorum, bunu bana kolaylastırarak kabul et.

Bu hacda kurban yoktur. Diğer iki hac çeşidinde kurban kesmek vacibtir.

2) Hacc-i Temettu: Hac mevsiminde, ayrı ayrı ihramla, hem hac hem de umre yapmaktır. şöyle niyet edilir: ,,Allahümme irini üridül umrete lillahi, fezessirhüli ve tekabbelhü minni". Manasi: Allahim ben umre yapmak istiyorum, bunu bana kolaylastirarak kabul et.

Umre ihramından çıktıktan sonra bir kaç gün ara ile tekrar hac ibadetine niyet edilir. Birinci bölümde olduğu gibi.

3) Hacci Kiran: Hac mevsiminde, tek ihram ile hem Hac, hem de Umre ibadetini yapmaya denir. şöyle niyet edilir: ,,Allahümme inni üridül hacce vel umre-te lillahi, feyessirhumali ve tekabbelhuma minni". Manasi: Allahim ben hac ve umreye niyet ettim, buna bunu kolaylaştırarak kabul et.

Bu hac çeşitlerinden birisine niyet eden hacı adaylarının ilk öğreneceği dua Telhiye'dir. Sözleri şöyledir:

,,Lebbeyk. Allahümme Lebbeyk, Lebbeyke lâ serike leke lebbeyk, Innel hamde Vennimete leke Velmülke laserike lek"

Manasi: Mevlam. Davetine uyarak sana geldim. Senin eşin ve ortağın yoktur. Mülk ve nimet senindir. Hamd sanadır. Serikin yoktur.

Ihrama girdikten ve niyet yapıldıktan sonra hacı adayı bu telbiyeyi sık sık okuyacaktır.

Haccın farzı üçtür:

1)ihrama girmek

2) Ziyaret tavafi yapmak

3) Arafatta vakfeye durmak

1. Îhram: 150 x 120 ebadında iki beyaz havlu parçasıdır. Mekke'ye muayyen uzaklıktaki Mikat adı verilen mahallerden niyet ederek Telbiye ile ihrama girilir. Kadınlar kendi elbiseleriyle niyet ederek ihrama girmiş olurlar. îhramı giydikten sonra, bazı helal olan şeyler haram olur. Mesela avlanmak, ot koparmak, böcek öldürmek, koku sürünmek, cinsi münasebette bulunmak gibi fiiller.

2. Tavaf: îhrama girmis olan hacılar, Mekke'ye geldikleri zaman, doğru Kâbe'yi tavafa giderler. Sadece hacc-ı ifrada niyet eden hacılar Kudum Tavafı'na, Hacc-ı Temettü ve Hacc-i Kirana niyet eden hacılarda Umre Tavafı'na niyet ederler. Tavaflarda Kâbe sol tarafa alınarak Hacerül-Esved'den başlanır. Yedi defa dönülür. ilk üç dönüşte remel yapılır. (Kısa adımlarla canlı yürümektir. Sonunda sa'y olan tavaflarda remel ve iztiba (sağ omuzu açmak) yapılır. Her tavafta yapılmaz) Her dönüşe bir savt denir. Her savtın duası vardır. Bilinmezse bildiğiniz bir duayı okuyarak tavaf edilir. Hacerül-Esved'in karşısına gelinince: "Bismillahi Allahu ekber" diyerek elle selamlanır veya dokunulur. Tavaf bittikten sonra İbrahim makamına yakın bir yerde iki rekât namaz kılınır. 1. rekâtta Kâfirun suresi. 2. rekâtta Îhlas suresi okunur. Zemzem içilir ve Umrenin sa'yına geçilir.

Sa'y: (Vacibtir) Safa ve Merve arasında yedi kere yürümektir. iki yeşil direk gelince canlı bir şekilde yürürler buna Hervele denir. Hacc-i Temettu'ya niyet edenler traş olarak ihramdan çıkarlar. Arefeden bir gün önce tekrar ihrama girerler. Hacc-i Ifrat ve Hacc-i Kiran'a niyet edenler Bayramın birinci günü taş attıktan sonra kurban kesilinceye kadar ihramda kalırlar. Taş-Baş-Traş'dan (Seytan taslama. Kurban kesme. Traş olma) sonra ihramdan çıkarlar. En sonunda Arafat - Müzdelife vukufü ve şeytan taşlama bitince hemen ziyaret tavafını (Farz Tavafı) yapmak üzere Kâbe'ye gelinir ve Tavaf yapılır. Safa ve Merve arasında tekrar say yapılır. Kurbanlar kesildi haberi gelince traş olunarak ihramdan çıkılır. Bundan sonra normal elbiselerle Kâbe bol bol tavaf edilir. Mekke'den ayrılırken en son Veda Tavafı yapılarak Kâbe terk edilir.

3.Arafat: Mekke şehrine takriben 30 km uzaklıkta bulunur. Burada arefe günü güneşin doğuşundan, batışına kadar bulunmak farzdır. Arafat'ta vakfeye durmayan kişi hac ibadetini yapmamış olur. Burada' bol bol dua, zikir ve ibadet yapilir. Duaların, isteklerin kabul edildiği kutsal bir yerdir. Ovanın ortasına yakın bir yerde «Cebelû-r rahme" denilen bir tepe vardır. Bu tepe civarında dua etmek sevaptır.

Güneş battıktan sonra «Mesaril Harem» denilen mescidin yanına, yani Müzdelife'ye gelinir. Burada akşam ve yatsı namazları beraberce kılınır. Bu mahalde de bol bol zikir yapılır. Mina'da atılacak olan taşlar buradan toplanır. Sabah namazından,isteyen Mina'daki çadırlarda kalır, isteyen de Mekke'deki evine gider. Mina'yı terk edenler, sünneti terk etmiş olurlar. Mina'da üç gün şeytan taşlanır. Bayramın birinci gününde, büyük şeytana yedi, ikinci gününde büyük, orta ve küçük şeytana yirmibir, üçüncü gününde yine her üçüne yirmibir taş atılır. Taş atma bittikten sonra hacıların işleri bitmiş olur. Medine'yi ziyaret etmemiş olanlar Medine'ye, Hac'dan önce ziyaret etmiş olanlarda memleketlerine dönerler. Zamanları olanlar, Hz. Aişe Mescidinden Umre için ihrama girerek bol bol Umre yaparlar.

Cezalar (Cinayetler):

Haccin ve Umrenin erkânindan biri, ihlal, ihmal veya terk edilirse bunlara bir bedel gerekir ki buna Haccın ve Umre'nin cezalari manasında cinayetler denir.

Hac ve Umrenin farzları terk edilirse ibadet bozulur, iadesi gerekir. Haccın vacibleri terk veya ihmal edilirse, yapılan hatanın cinsine göre ya ibadet kaza edilir veya ceza verilir. Bu cezalar deve, koyun, keçi cinsinden bir hayvanın kurban edilmesi olduğu gibi, sadaka şeklinde veya oruç tutmakla da ceza yerine getirilir.

Hac ve Umre'nin vacibleri:

1. Sa'y yapmak (Safa ile Merve arasında);

2. ihrama intikat denilen yerlerden girmek;

3. Güneş batıncaya kadar Arafat'dan ayrılmamak;

4. Müzdelife'de vakfeye durmak;

5. Mina'da 3 gün şeytan taşlamak;

6. Traş veya saç kısaltma;

7. Veda Tavafı (Tavafı Sader)

Hacıların dikkatine:

1. Medine ve Mekke'de namazlar mümkün olduğu kadar Harem'de ve cemaatla beraber kılmaya çalışmak;

2. Sehevi hislerden, fasiklik yapmaktan, kavga çıkarmaktan şiddetle sakınmak. (Bakara, 197)

3. ibadet ve Ziyaret yerlerinde, müslümanlara söz ve fiil ile eziyet verimemeye ve kibar olmaya çalişmak (Halim, Selim)

4. ihramli olan hacı adayları, ihramin bütün yasaklarına kusursuz uymalı. ihram yasaklar kısaca şöyledir:

a) Vücuttan kıl koparmak, tırnak kesmek, saç, ot, çiçek koparmak v.s.. Kan çıkmasında bir beis yoktur.

b) ihrama girdikten sonra koku sürmek, yiyeceğine ve içeceğine koku batırmak, kokulu sabunla yıkanmak. ihramdan önce sürülen koku kalmış ise zararı yoktur.

c) Ehil olmayan kara ve deniz hayvanlarını avlamak;

d) Zina yapmak, şehvetle dokunmak ve öpmek v.s.

e) Eldiven ve ayakkabı giymek. Paltoyu giymeden omuza atmakta zarar yoktur.

f) Kadınların yüzleri ve elleri ihramda açık olmalı. Elbiseleriyle birlikte ayakkabılarıyla dolaşırlar.

Tavaf yaparken dönüşler (savt) de okunacak dualar:

Birinci savtda okunan dua:

1.jpg (13331 Byte)

ikinci savtda okunan dua:

2.jpg (18855 Byte)

Üçüncü savtda okunacak dua:

:3.jpg (11215 Byte)

Dördüncü savtda okunan dua:

4.jpg (20384 Byte)

Beşinci savtda okunan dua:

5.jpg (16193 Byte)

Altıncı savtda okunan dua:

6.jpg (22285 Byte)

Yedinci savda okunan dua:


7.jpg (16391 Byte)


Medine'deki ziyaret yerleri:
1) Kuba mescidi
2) Cuma mescidi
3) iki kıbleli mescid
4) Yedi mescidler
5) Cennet-ül Baki (Kabristan)
6) Uhud şehitleri


Mekke'deki ziyaret yerleri:
1) Peygamberimizin doğduğu ev
2) Mekke kabristanı (Cennet-ül mualla)
3) Hira-Nur dağı

4) Sevr mağrası
5) Cin mescidi
6) Cebel-i Ebi Kubeyş

ZEKAT

Kelime anlamıyla zekat; temizlik, arıtmak, bereketli olmak, iyi ve düzgün olmak manasına gelir.
Dini anlamıyla ise; nisap miktari zenginliğe sahip olan Müslümanın Allah'in hakki olanlara verilmesini emrettigi belli miktarda mali vermesidir.Veren kimseyi cimrilik kirlerinden ve günahlardan temizledigi ve malinda berekete vesile oldugu için, kelime manasi ile dini manasi arasinda bir bag vardir.
Örfde, mecburi olmayan küçük bagislar için kullanilan sadaka kelimesi de, Kur'an'da ve hadiste zekat manasinda kullanilmistir.

Zekatin Hükmü
Zekat, hicretin ikinci yilinda, Ramazan orucundan sonra farz kilindi, Islam'in bes sartindan birisidir.Kur'an-i Kerim'de zekati emreden pekçok ayet vardir.Bunlardan birisi:
"Iman edip iyi isler yapan, namaz kilan ve zekât verenler var ya, onlarin mükâfatlari Rableri katindadir. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler." mealindeki Bakara Suresi, 277. ayetidir. Bu ayette beraber zikredilen namaz ve zekat kelimeleri Kur'an-i Kerim'de ayni ifade ile birçok yerde daha tekrarlanmistir.Bu ayetlerden bir kismi sirasiyla: Bakara Suresi 177. ve 271.,Enam Suresi 141., Tevbe Suresi 11. ve 60., Enbiya Suresi 73., Nur 37., Beyyine Suresi 5. Ayetleridir.
Iki Cihan Serveri Efendimiz (s.a.v)'in de bu konudaki hadislerinden birkaç örnek verelim:
"Islam, bes esas üzerine kurulmustur:Allah(c.c)' dan baska ilah olmadigina ve Muhammed (s.a.v)'in Allah'in peygamberi olduguna sehadet etmek, namaz kilmak,zekat vermek,Ramazan orucunu tutmak ve hacca gitmektir" (Tirmizi Iman-3; Buhari Iman-1;Müslim Iman-21)
"Mallarinizi zekat ile koruyunuz.Hastaliklarinizi sadaka ile iyilestiriniz, bela dalgalarini dua ve niyaz ile karsilayiniz" (Büyük Islam Ilmihali, Ömer Nasuhi Bilmen, Bilmen Yay.,Sy.435)

Zekatın dinimizdeki yeri nedir?
Zekat, dinin diregi olan Namaz ibadetinden hemen sonra gelmekte ve birlikte zikredilmektedir.Ikisinin birbirine baglanmasinin en mühim hikmeti, namazin dinin diregi, zekatin ise Islam'in köprüsü olmasidir.Namaz, dini koruyan, zekat asayisi temin eden Ilahi iki esastir.
Ebedi saadetin basta gelen sartlarindan biri olan zekat,öylesine kuvvetli bir iman asametidir ki; müminlerle kanli çarpismalara giren müsriklerin tevbe edip namaz kilmalari ve zekat vermeleri halinde , savas halinin kalkacagi ve eski müsriklerin bu alametlerle birlikte müminlerin din kardesi vasfini kazanacaklari bildirilmistir.( Tevbe Suresi 5.Ayet – "Haram aylar çikinca müsrikleri buldugunuz yerde öldürün; onlari yakalayin, onlari hapsedin ve onlari her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eger tevbe eder, namazi dosdogru kilar, zekâti da verirlerse artik yollarini serbest birakin. Allah yarligayan, esirgeyendir." )
Zekatin dindeki ehemmiyeti içindir ki; Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) 'nin vefatindan sonra halife seçilen Hz.Ebu Bekir (r.anh) , zekat vermeyenlerle savasmis ve bununla ilgili olarak söyle söylemistir:
"Allah (c.c) ' a yemin ederim ki, namazla zekatin arasini ayiranlarla mutlaka savasacagim . Çünkü zekat mali bir haktir.Allah(c.c) 'a yemin ederim ki;Resulullah (s.a.v) 'a vermis olduklari bir deve yularini dahi bana vermezlerse ,bu sebeble onlarla mutlaka savasirim" (Ebu Davud – Zekat:1)

Zekat Vermemenin Mesuliyeti
Gerek ayetlerde gerekse de hadislerde farz olan zekati vermeyenler siddetle tehdit edilmislerdir .Kur'an-i Kerim'de Ali Imran Suresi 180.Ayetinde "Allah'in, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasinlar ki o, kendileri için hayirlidir; tersine bu onlar için pek fenadir. Cimrilik ettikleri sey de kiyamet gününde boyunlarina dolanacaktir. Göklerin ve yerin mirasi Allah'indir. Allah bütün yaptiklarinizdan haberdardir." denilmistir.Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) bir hadisi serifinde "Allah'in kendisine vermis oldugu malin zekatini vermeyen kimsenin mali, Kiyamet gününd, iki gözünde iki siyah nokta bulunan, dehsetli,zehirli bir yilan sekline sokulur ve bu yilan o gün mal sahibinin boynuna sarilir.Sonra agzi ile mal sahibinin çenesinin iki tarafindan yakalar ve 'Ben senin dünyada çok sevdigin malinim, ben senin hazinenim ' der" söylemistir. ( Buhari, Zekat:3 ; Ibni Mace, Zekat:3 )

Zekat Kimlere Farzdır?
Bir kimsenin zekat vermekle mükellef olabilmesi için bazi sartlar vardir.Bu sartlari söylece siralayabiliriz:
1. Müslüman Olmak: Zekat,akli basinda,ergenlik çagina ermis ve hür olan Müslümanlara farzdir. Hanefi mezhebi disindaki diger mezheplere göre çocuklarin ve delilerin de zekat vermeleri gerekir.Onlarin zekatini onlara ait olan maldan velileri verir.Bunlar çocuklarin malina zekat düsmesine delil olarak su hadisi zikrederler: " Mali bulunan bir yetimin velisi olan onun adina ticaret yapsin.Ta zekat onu yemesin." ( Tirmizi, Zekat:15 )
2. Nisap miktari mala sahip olmak: Zekatin farz olmasinin bir sarti da, asli ihtiyaçtan baska nisap miktari veya daha fazla bir mala sahip olmaktir.Nisap, zekatin farz olmasi için tayin olunan miktarda mal demektir.Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) zamaninda altinla gümüsün satin alma gücü bakimindan günümüzde oldugu gibi büyük fark yoktu.Dolayisiyla zekat için nisap miktari bunlar üzerinden belirlenmisti.Zirai mahsüllerin ve hayvanlarin disinda kalan mallarda nisap miktari altinda Hanefilere göre 85 gram; gümüste ise 595 gram: Safilere göre ise altinda 72 gram, gümüste 504 gram olaraka tespit edilmistir.O devirde 85 gram altinla, 595 gram gümüsün satin alma gücü birbirine esitti fakat günümüzde bu nisaplar arasinda büyük bir fark vardir.Bu sebeple günümüzde nisap miktari olarak altinin esas alinmasi zekatin gayesine daha uygundur.
3. Malda bir artisin olmasi: Zekati verilecek mal hakikaten veya hükmen artmali, yani sahibine gelir getirmelidir.Artmayan mal için zekat vermek gerekmez.Hakikaten artis, ticaret yolu veya dogum yolu ile artistir. Ticareti yapilan mallar gün geçtikçe kiymetlenir.Zekati verilmesi gereken koyun,sigir gibi hayvanlar ise her sene yavruladiklarindan kiymet kazandiklarindan hakiki bir artis vardir.Yine para, ekin ve meyveler gelisen mallardir.
Hükmi artis ise altin ve gümüse mahsustur.Bu madenler her ne kadar maddeleri itibariyle bir artis göstermeseler de , degerleri her zaman artar.Buna hükmi artis denir.
4. Mala sahip olmak: Zekati verilecek mala insan tam sahip olmalidir.Sahibinin elinde ve tasarrufunda bulunmayan malin zekatini vermek gerekmez.Satin alinip alis veris yapildiktan sonra henüz ele geçmemis olan mal zekata tabidir.Rehin birakilan mal zekata tabi degildir.Belirli bir sahibi bulunmayan, kaybedilmis ve gasbedilmil mala zekat düsmez.
5. Bir yilin geçmesi: Zekata tabi olan malin üzerinden hicri takvime göre bir yilin geçmesi gerekir.Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) bir hadisinde "Üzerinden bir yil geçmedikçe bir malin zekatini vermek gerekmez." buyurarak buna dikkat çekmistir.Bu bir yil içinde artis gerçeklesir, hayvanlar yavrular, ihtiyaçlar ,fiyatlar degisir.
Hanefilere göre, nisap miktari hem senenin evvelinde, hem de senenin sonunda bulunmalidir.Mesela bir kimse asli ihtiyaçlarindan fazla olarak 100 gram altina sahip olsa, bir sene geçtikten sonra bu altin 60 grama düsse, bu kimseye zekat vermek farz degildir.Fakat nisap miktarinin sene içinde azalmasi zekata mani degildir.Mesela alti ay geçtikten sonra 60 grama düsse, fakat senenin sonunda 120 grama çiksa, senenin basindaki 100 gram veya alti ay sonraki 60 gram degil de, senenin sonunda 120 gram altinin zekati verilir.Zekata tabi olan bir mal üzerinden bir sene geçtikten sonra artsa, artan kisim zekata tabi olmaz.Onun zekata tabi olmasi için bir senenin geçmesi gerekir.Mesela birinin elinde geçen yilin Ramazan ayinin onuncu gününde 100 milyon lira bulunsa, bu senenin Ramazan ayinin onuncu gününde bu miktar 120 milyon olsa,Ramazan'in on besinde 130 milyona çiksa, bu kimse 120 milyonun zekatini verir.
Safiilere göre ise yil içerisinde nisap bir an bile olsa eksilirse, o yil için zekat vermek gerekmez.Yilin baslangicinda nisap tam olur,yil içerisinde eksilir, sonra yine tamamlanirs, zekatin farz olmasi için nisabin tamam oldugu günden itibaren bir yil geçmesi gerekir.Ancak bir insanin zekattan mal kaçirmak için yil içerisinde servetini mesela bir miktar malini birisine hibe edip daha sonra almak gibi, hile-i ser'iyye ile, eksiltmesi mekruhdur.Alimlerin çogunluguna göre ise böyle yapmak haramdir.
Zekatin farz olmasi için malin üzerinden bir senenin geçmesi, bir sene dolmadan zekat verilmez demek degildir.Fakat bir senede iki defa zekat verilmez.
6. Borçlu olmamak: Zekatin farz olmasinin sartlarindan biri de, eldeki malin varsa, borçlar çiktiktan sonra nisap miktarina ulasmasidir.Mesela elinde asli ihtiyaçlarindan fazla olarak bir milyari bulunan, fakat sekiz yüz milyon borcu bulunan birine zekat farz degildir.Zekat vermek için bütün sartlar varsa, kisinin zekati kendisine farz olduktan sonra olan borçlanmalari , zekatin farziyetine mani degildir. Bir alacakli alacagindan vazgeçse, o günden itibaren bir sene geçince, borcundan vaz geçilen kimsenin nisap miktarinda mali oldugu takdirde üzerine zekat farz olur.

Asli İhtiyaçlar nelerdir?
Asli ihtiyaçlar ( havaici asliye ), genis bir tarifle maddi ve manevi hayati devam etmesi için muhtaç olunan seylerdir.Insanin arzu ettigi hersey zaruri ihtiyaç degildir.Zekat mükellefiyeti bakimindan zaruri ihtiyaçlar sunlardir:
Ev ve ev esyasi: Ev ve ev için gerekli olan zaruri ihtiyaçlar, diger bir tabirle lüks olmayan harcamalar zekattan muafdir. Buzdolabi, çamasir makinasi, evde kullanilan aletler ihtiyaçtir.Evde ihtiyaç fazlasi olan diger esyalar veya çift olan esyalar satmak yani ticaret gayesiyle olmadigi takdirde, zekata tabi degildir. Ancak bu esyalarin toplami nisap miktarina ulasirsa, zekat almamaya, kurban kesmeye ve fitre vermeye sebebtir.
Safii mezhebine göre, bir kimse çalisarak geçimini temin edemiyorsa, evde bulunan esyalarinin nisap miktarina ulasmasi zekat almasina mani degildir, alabilir.Bizim tercihimiz de budur.
Temel bir ihtiyaç, mesela ileride ev alma düsüncesiyle ayrilan paradan zekat verilmez.Ancak paranin üzerinden bir yil geçtigi halde henüz ev alinmamissa bu para zekata tabidir.
Yiyecek: Kisinin kendisi, hanimi ve çocuklari için bir aylik ( baska bir rivayete göre bir senelik) yiyecek, içecek ve erzak giderleri de zekattan muafdir.
Giyim ve kusam masraflari: Bir müslümanin kendisi, hanimi ve bakimini üstlendigi kimselerin kürk ve benzeri gibi lüks olmayan giyim kusam masraflari da zekattan muafdir.
Tedavi giderleri: Dinimizde kisinin sihhatini korumasi farzdir. Bu sebeble, sahsin kendisi ve bakmakla mükellef oldugu kimselerin her nerede olursa olsun, tedavi giderleri nisaba dahil degildir.
Egitim harcamalari: Kisinin kendisi ve aile fertlerinin egitim harcamalari nisaba dahil edilmez. Ilim adamlarinin kitaplari da zekata tabi degildir.
Binek masraflari: Bir müslüman ister kendisi için, isterse ailesi için olsun seyahat ve ise gelirken harcadigi masraflar zekattan muafdir.
Lüks olmamak sartiyla kisinin vasat(orta) halli bir otomobili de nisaba dahil degildir. Ancak büyük bir servet olan lüks arabalarin zekata dahil edilmeleri gerekir.Ancak büyük bir servet olan lüks arabalarin zekata dahil edilmeleri gerekir.Çünkü binek zaruri ihtiyaçlardan olmakla birlikte, bunu lükse kaçarak temin etmek zaruri degildir.
Hizmetçi için yapilan harcamalar: Hizmetçi için yapilan harcamalar da zekata tabi degildir.
Ticaret yerleri ve ticaret vasitalari: Bir tüccarin, esnafin ticaret için kullandigi dükkan, tezgah, atölye ve benzeri tesisler de zekatin muafdir.
Ziraat ve hayvancilik vasitalari: Hayvancilikla ugrasan kimselerin yaptirdiklari tesisler; ziraatla ugrasan kimselerin traktör, patos, biçer döver ve benzeri vasitalari da zekattan muafdir. Ancak bir çiftçi traktörü ve biçer döveri ile baskalarina is yapiyorsa, geliri nisaba dahil edilmeli ve zekati verilmelidir.

Zekat kimlere ve nerelere verilir?
Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) bir hadislerinde " Bana zekat ver" diyen birisine söyle buyurmustu: "Yüce Allah zekatin verilecegi yerler hususunda ne bir peygamberin, ne de bir baskasinin hükmüne razi olmayarak, onunla ilgili hükmü kendisi verir.On sekiz sinifa taksim etti.Eger o sekiz sinifin içinde isen sana hakkini veririm" ( Ebu Davud, Zekat:24 ; Müsned,4:169 )
Evet, zekati farz kilan Cenab-i Hakk onun nereye verilecegini de kendisi tayin etmistir: "Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düskünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (Islâm'a) isindirilacak olanlara, (hürriyetlerini satin almaya çalisan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalisip cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir." ( Tevbe Suresi,60.Ayet )
Bu ayette geçen sekiz sinifi söyle açiklayabiliriz:
1,2 . Fakirler ve miskinler: Hanefilere göre fakir, nisap miktari mala sahip olmayan kimsedir. Miskin ise hiçbir seyi olmayan kimsedir.Buna göre miskin, fakirden daha muhtaçdir. Safiilere göre ise, fakir hiçbir mal ve kazanci olmayan kimsedir.Miskin de, mali veya kazanci olup da geçimine kafi gelmeyen,yani gideri gelirinden fazla olan kimsedir.Buna göre fakir miskinden daha muhtaçdir.
Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) de bir hadislerinde miskinle ilgili olarak söyle buyurmustur: "Miskin, bir iki hurma veya bir iki lokma ile geri çevrilen degildir.Asil miskin, insanlardan bir sey istemedigi için onlar tarafindan durumu bilinmeyen, bu sebeple kendisine bir yardimin yapilmadigi kkimsedir." ( Ebu Davud, Zekat:24 ; Buhari,Zekat:53 ; Müslim, Zekat:101)
3. Zekat Memurlari: Zekat mallarinin toplanmasi, korunmasi, hesaplarinin tutulmasi ve layik olanlara dagitilmasi için devlet baskani veya yetkili kildigi kimse tarafindan görevlendirilen kisidir.Bu, çalisma karsiliginda alinan bir ücret oldugundan, zekat memurunun zengin olmasi zekattan hisse almasina engel degildir.
4. Müellefe-i kulub: Müellef-i kulub, gönülleri Islama isindirilanlar demektir.Bunlardan bazilari yeni Müslüman olmus inançlari zayif olan kimselerdir. Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) Islama isinmalari ve Müslümanlara zarar vermemeleri için onlara zekattan pay vermistir.Mesela Uyeyne bin Hisn ile Akra bin Habis, Peygamber Efendimiz Hazretleri (s.a.v) 'nin bu gaye ile hisse verdigi kimselerdendi.
Fakat Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r.anhüm) müellefe-i kuluba zekat vermemislerdir. Hz.Ömer(r.a), zekattan hisse isteyen Uyeyne bin Hisn ve Akra bin Habis'e "Resulullah (s.a.v) kalplerinizi Islama isindirmak için size hisse veriyordu.Artik Allah, dinin güçlendirmistir.Müslüman kalmaya devam ederseniz ne ala, aksi takdirde bizimle sizin aranizda kiliç vardir" demistir.
Hanefiler, müellefe-i kuluba zekat verilmeyecegi görüsündedir.Alimlerin çogunluguna göre ise, müellefe-i kuluba ihtiyaç aninda günümüzde de zekat verilebilir.Safiilere göre kafir olanlara zekat verilmez.
5. Köleler: Efendisiyle hürriyetine kavusmak üzere anlasan küleler de, kendilerine zekat
verilmesi gereken gruplardan birisidir.Bu da dinimizin insanlarin kölelikten kurtulmasi için gösterdigi gayretlerden birisidir.
6. Borçlular: Hanefilere göre borçlu, borcu olan ve borcundan baska nisap miktari mala
sahip olmayan kimsedir.Safiiler ve diger mezhep imamlari da borçluyu, kendisi için borçlanan kimse ve toplumun menfaati için borçlanan kimse diye iki kisma ayirmislardir.
7. Allah yolunda cihat edenler: Allah'in dinini ve dince mukaddes tanina seyleri korumak,
Allah'in ismini yüceltmek için mücadele eden kimselerdir.Bunu sadece maddi cihad olarak anlamamak gerekir.Manevi cihad edenlere de zekat verilir.
8. Yolcular: Parasizlik sebebiyle yolda kalmis olanlardir.Memleketlerinde zengin olsalar
dahi böylelerine zekat verilir.
Zekat nerelere ve kimlere verilmez?
Zekat verilecek kimseler ve yerler belli oldugu gibi, zekat verilmeyecek kimseler de bellidir. Su kimselere de zekat verilmez.
• Müslüman olmayan birine zekat verilmez
• Nisap miktari mala sahip olan kimseye zekat verilmez.
• Anneye, babaya, dede ve nineye, onlarin anne ve babasina zekat verilmeyecegi gibi; kendi çocuklarina, torunlarina, torunlarinin çocuklarina ve daha asagisina da zekat vermek caiz degildir.
Safii mezhebinde ise bu sayilanlar birbirlerine sadece borçlu iseler borçlarinin ödenmesi için zekat verebilirler.Aksi halde veremezler.
• Bos gezen ve çalismayan kimseye nisap miktari mala sahip olmadiginda zekat vermek Hanefi mezhebine göre caizse de, zekat vermek uygun olmaz.
• Zekat ehil, yani layik olan kimseye verilmelidir. Bunun için de arastirma yapilmalidir. Ve alinan zekat maksada uygun tarzda kullanilmalidir.Mesela zekat alan fakirin bunu sefahete ve gayr-i mesru yollara degil, zaruri ihtiyaçlarina harcamasi gerekir.Borçlu da zekati borcuna sarfetmelidir.
• Islam'in aleyhine çalisan kisi ve kuruluslara zekat verilmez.



ORUÇ

ORUÇ VE FAYDALARI
Ramazan ayında oruç tutmak İslam'ın beş şartından biridir. Oruç, niyet ederek tan yerinin ağarmasından itibaren güneş batıncaya kadar yememek, içmemek ve cinsi ilişkide bulunmamak suretiyle yerine getirilen bir ibadettir.
Peygamberimiz oruç tutanlar için şu müjdeyi veriyor: "Kim inanarak ve mükafatını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır."(El-Buhari, Savm:7)
Oruç,ancak Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için tutulur. Oruç, iyi bir irade terbiyesidir: İnsanlara iyi huylar ve ahlak güzelliği sağlar, insanı olgunlaştırır. Oruç, aynı zamanda müslümanı günah işlemekten ve cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır. Acıma duygusunu geliştirir, sağlığımızın korunmasına yardımcıdır, nimetlerin değerini bildirir, olaylar karşısında sabırlı olmayı öğretir.
Yüce Allah bir hadisi kudsîde "Oruç benim içindir, o'nun mükafatını da ben veririm" buyurmuştur (Müslim, Siyam;30).
RAMAZAN ORUCU VE ORUÇ ÇEŞİTLERİ
Ramazan orucu müslüman, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş kimselere farzdır. Ramazan orucu, kameri aylardan Ramazan ayının bazen 29, bazen 30 gün sürmesine göre 29 veya 30 gün olarak tutulur.
Oruçlarda niyet önemlidir. Niyet kalp ile olur. Geceleyin imsaktan önce veya imsak vaktinde ertesi gün oruç tutacağını kalbinden geçiren bir müslüman o günün orucuna niyet etmiş olur. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimse de oruca , niyet etmiş sayılır. Ancak oruç tutan kimsenin hem içinden niyet etmesi, hem de dili ile "Niyet ettim Ramazan'ın yarınki orucuna" diye söylemesi daha iyi olur.
Beş çeşit oruç vardır:
1. FARZ ORUÇ: Ramazan orucunun edası ve kazası farzdır. Keffaret oruçlarının tutulması da farzdır.
2. VACİP ORUÇ: Adak oruçları ile bozulan nafile orucun kaza edilmesi vaciptir.
3. SÜNNET ORUÇ: Kamerî aylardan Muharrem ayının 9-10 veya 10-11. günlerinde oruç tutmak sünnettir.
4. MÜSTEHAP ORUÇ: Kameri ayların 13. 14. 15. günleri ile her haftanın Pazartesi ve Perşembe günleri, Şevval ayında 6 gün oruç tutmak müstehaptır.
5. MEKRUH ORUÇ: İki türlü mekruh oruç vardır:
a) Muharrem ayının sadece 10. günü, yalnız Cuma veya Cumartesi günleri oruç tutmak, iki orucu iftar etmeksizin birbirine eklemek veya senenin tamamını oruçlu geçirmek "TENZÎHEN MEKRUH"tur.
b) Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının 4 günü oruç tutmak "TAHRÎMEN MEKRUH"tur.
RAMAZAN'DA ORUÇ TUTAMAYANLAR NE YAPARLAR?
Oruç tutmayacak kadar hasta olanlar, hastaya bakanlar, Ramazan ayında yolculuk yapanlar, gebe veya emzikli olanlar, aşırı yaşlılar ve düşkünler, aybaşı hali veya loğusalık halinde bulunan kadınlar Ramazan ayında oruç tutmazlar. Bunlardan:
a) Aybaşı hali veya loğusalık halinde olan kadınlar ile emzikli ve gebe olan kadınlar, bu özürleri sona erdikten sonra ve Ramazan ayı dışında oruçlarını kaza ederler.
b) Yolcular, yolculukları bitince oruçlarına başlarlar. Ramazan ayında tutamadıkları oruçlarını Ramazan ayından sonra tutarlar.

ORUCA NE ZAMAN VE NASIL NİYET EDİLİR
Orucun sahih olması için niyet etmek şarttır. Niyetsiz oruç makbul değildir.
Ramazan orucuna, akşamdan itibaren kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir. Şöyle ki:
Normal olarak oruca, sahur yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile, kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın.
Sahura kalkmak istemeyen bir kimse, akşamdan sonra yarının orucuna niyet edebilir, geceleyin kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez. Ramazan ayında tutulamayan orucu, başka günlerde kaza ederken niyetin geceleyin «tan yeri ağarmadan önce» yapılması gerekir. Keffaret oruçları da böyledir. Bu oruçlara imsaktan sonra niyet edilmez.
Niyet esasen kalp ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimsenin bu düşüncesi de niyettir. Oruca kalp ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalp ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek daha iyidir. Bu sebeple, oruç tutacak olan kimse, hem içinden niyet etmeli, hem de dili ile: "Niyet ettim Ramazan-ı şerifin yarınki orucuna" diye söylemelidir.

ORUÇ NASIL TUTULUR
Oruç, imsâk vaktinde başlar. Oruca niyet eden kimse bu vakitten itibaren herhangi bir şey yiyemez, içemez ve orucu bozan şeyleri yapamaz. Bu durum akşam güneş batıncaya kadar devam eder. Güneş battıktan sonra yiyip içmek sûretiyle orucunu açar. İşte niyet ederek, imsâk vaktinden akşam güneş batıncaya kadar yememek, içmemek, ve orucu bozan şeylerden sakınmakla bir günlük oruç tutulmuş olur.

ORUCU BOZUP KAZA VE KEFFARET GEREKTİREN HALLER
Oruçlu olduğunu bildiği halde kasden;
1- Yemek, içmek, (ister gıda maddesi, isterse ilaç olsun)
2- Cinsi ilişkide bulunmak.
3- Sigara içmek
Orucu bozar, kaza ve keffareti gerektirir.
Kaza: Bozulan orucun yerine gününe gün oruç tutmaktır.
Keffaret: Bozulan bir gün orucun yerine iki ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutmaktır.
Ramazan ayında niyet ederek oruca başlayan bir kimse özürsüz olarak bile bile yiyip içse veya cinsi ilişkide bulunsa orucu bozulur. Bozulan bu orucun gününe gün kaza edilmesi, ayrıca oruç özürsüz olarak ve bile bile bozulduğu için de keffaret tutması gerekir.
Başlanan bir orucu bilerek bozmanın dünyadaki cezası keffarettir. Yani altmış gün birbiri ardınca oruç tutmaktır. Herhangi bir sebeple keffaret orucuna ara verilir veya eksik tutulursa yeniden başlayıp altmış günü kesintisiz tamamlamak lazımdır. Kadınlar keffaret orucu tutarken araya giren âdet günlerini tutmazlar, âdet halleri bitince ara vermeden temiz günlerinde oruca devam ederek altmış günü tamamlarlar.

ORUCU BOZUP YALNIZ KAZAYI GEREKTİREN ŞEYLER
1) Yenmesi mutad olmayan ve ilaç olarak da kulanılmayan şeyleri yutmak, (toprak, kağıt, pamuk gibi)
2) Buruna ilaç çekmek,
3) Kulağın içine yağ damlatmak,
4) Abdest esnasında ağzına ve burnuna su alırken kendi elinde olmayarak boğazına su kaçmak,
5) Ağzına aldığı renkli ipliğin boyası tükrüğe geçip, boyanan bu tükrüğü yutmak,
6) Zorla orucu bozulmak,
7) Ağız dolusu kusmak, (Kendi isteği ile)
8) Akşam vakti girmediği halde, akşam oldu zannederek iftar etmek,
9) İmsak vakti geçtiği halde, İmsak'a daha vardır zannederek yemek.
10) Kendi iradesi olmaksızın ağzına kar ve yağmur tanesi kaçan ve bunu yutmak
11) Meşru bir özür sebebiyle; makadından şırınga (iğne) yaptırmak

ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER
1) Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek, (unutarak yiyip içerken oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzını yıkayıp oruca devam eder, oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir şey geçerse orucu bozulur.)
2) Kulağına su kaçmak,
3) Göze ilaç damlatmak,
4) Gece yıkanması gerekirken sabahleyin yıkanmak,
5) Kendi isteği olmayarak kusmak,
6) İhtilâm olmak, (yani uyurken cünüplük hali meydana gelmek)
7) Kan aldırmak,
8) Kendi isteği olmayarak boğazına toz, duman girmek,
9) Ağzındaki tükrüğü yutmak.
10) Yemeksizin herhangi bir maddenin tadını boğazında hissetmesi
11) Nohut tanesinden daha küçük olan ve dişler arasında bulunan yiyeceği yutmak.

ORUÇLUYA MEKRUH OLAN HUSUSLAR
1- Bir şeyi dilinin ucuyla gereksiz yere tatmak
2- Lüzumsuz yere bir şey çiğnemek
3- Sakız çiğnemek
4- Kendisinden emin olmayan bir kişinin hanımını öpmesi, boynuna sarılması, kucağına alması.
5- Tükrüğü ağızda biriktirip yutmak
6- Kan aldırmak
7- Kendini zayıf düşüreceğini tahmin ettiği yorucu bir işte çalışmak.
8- Ağzına su alıp çalkalamak

5 Haziran 2011 Pazar

NAMAZ


NAMAZ

Namaz dinin direği, ibadetlerin en üstünüdür. Yüce Allah'a karşı en önemli ibadet görevimiz günde beş defa kıldığımız namazlarımızdır. Erginlik çağına gelen, akıllı her müslümana günde beş vakit namaz kılmak farzdır.
Namaz, bizi yaratan, yaşatan, sayısız nimetleri veren yüce Allah'a karşı bir kulluk görevimizdir.
Namaz kılanlar, Allah'ın emrini yerine getirmiş, kulluk borçlarını ödemiş ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmış, dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmuş olurlar.
NAMAZIN ÇEŞİTLERİ
Namazın Farz, Vacib ve Nafile çeşitleri vardır.
1. Farz Namazlar: Beş vakit namaz ve cuma namazıdır.
2. Vacip Namazlar: Vitir ve bayram namazları, adanan na-mazlar, bozulan nafile namazların kazasıdır.
3. Nafile Namazlar: Farz ve vacip namazlardan başka kılınan diğer namazlardır.
NAMAZ VAKİTLERİ
Her işin belirli bir zamanı vardır. Günde beş defa kılınan farz namazların kılınması için yüce Allah belli vakitler tesbit etmiştir. Sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı günde beş defa kılınan namazların vakitleridir.
Sabah Namazının Vakti: Sabaha karşı tan yerinin ağarmaya başlamasından, güneşin doğmasına kadar olan zamandır.
Öğle Namazının vakti :Güneş tam tepemize gelip, gölge, doğu tarafına uzanmaya başladığı vakitten itibaren -güneş tepe noktasında iken var olan gölge müstesna- herşeyin gölgesinin bir veya iki misli oluncaya kadar devam eden zamandır.
İkindi Namazının Vakti: Öğle namazı vaktinin bitiminden güneş batıncaya kadar olan zamandır.
Akşam Namazının Vakti: Güneş battıktan sonra başlayıp güneşin battığı yerde meydana gelen kızıllık kayboluncaya kadar olan zamandır.
Yatsı Namazının Vakti:Akşam namazının vakti çıktıktan sonra başlayıp sabah namazının vakti girinceye kadar devam eden zamandır.
Vitir Namazının Vakti:Vitir namazının vakti de yatsı namazının vaktidir. Ancak vitir namazı, yatsı kılındıktan sonra kılınır.
Cuma Namazının Vakti:Öğle namazının vaktidir.
Teravih Namazının Vakti:Yatsı namazının vaktidir.
Bayram Namazının Vakti: Bayram günleri sabahleyin güneşin doğuşundan yaklaşık 50 dakika geçtikten sonra başlayıp güneşin tepe noktasına gelmesine kadar devam eden zamandır.
Her namaz, kendi vakti girdikten sonra kılınır. Vakti girmeyen namaz kılınmaz. Her namazın kılınma vakti, kendi vakti girdikten sonra başlar, bir sonraki namazın giriş vaktine kadar devam eder. En iyisi her namazı vaktin ilk giriş zamanında kılmaktır.
Güneş doğarken, tepe noktasında iken, batarken hiç bir namaz kılınmaz.
Beş vakit namazın fazları ile sünnetlerinin kaçar rekat olduğu aşağıda gösterilmiştir.



NAMAZIN FARZLARI
Namazın farzları 12'dir. Bunlardan altısı namazın dışındadır, bunlara "Namazın Şartları" denir. Altısı da namazın içindedir. Bunlara da "Namazın Rükünleri" denir.
Namazın sahih olabilmesi için oniki farzın eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekir.
Namazın Şartları:
1) Hadesten Taharet: Hades denilen manevî kirin giderilmesi için, abdest almak, gerekli hallerde gusül yapmaktır.
2) Necasetten Taharet: Namaz kılacak kişinin, bedeninde, üzerindeki elbisede ve namaz kılacağı yerde pislik varsa bunları temizlemektir.
3) Setr-i Avret: Namaz kılacak kişinin vücudunda örtünmesi gereken yerleri örtmesi demektir.
Erkeklerin: Göbek ile diz kapağı arasını (dizkapağı dahil),
Kadınların: Yüz, el ve ayaklardan başka vücudunun her tarafını örtmeleri gerekir.
4) İstikbal-i Kıble: Namazı kıbleye dönerek kılmaktır. Kıble, Mekke şehrindeki kutsal bina olan Kâbe yönüdür. Kâbe, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından yapılmıştır.
5) Vakit: Namazları kendi vakitleri içinde kılmaktır.Vakti gelmeden bir namazı kılmak caiz değildir.
6) Niyet: Hangi namazı kıldığını bilmek ve kalbinde hatırlamaktır. Niyetin dil ile söylenmesi sünnettir.
Namazın Rukünleri:
1) İftitah Tekbiri: Namaza başlarken tekbir almak demektir.
2) Kıyam: Namazda ayakta durmak demektir.
3) Kıraat: Namazda ayakta iken biraz Kur'an okumaktır.
4) Rükû': Namazda eller diz kapağına erişecek kadar eğilmektir.
5) Sücûd: Rükû'dan sonra ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnı yere koymaktır.
6) Ka'de-i Ahîre: Namazın sonunda "Ettehiyyatü" okuyacak kadar oturmak demektir.
Namazın Vacibleri
1) Namaza "Allahu Ekber"sözü ile başlamak.
2) Farz namazların ilk iki rek'atında, nafile namazların her rek'atında Fatiha suresini okumak.
3) Farz namazlarının ilk iki rek'atında, vitir ve nafile namazların her rek'atında Fatihadan sonra sûre veya ayet okumak.
4) Fatihayı sureden önce okumak.
5) Secdede alın ile beraber burnu da yere koymak.
6) Üç ve dört rek'atlı namazların ikinci rek'atında oturmak (Buna ka'de-i ûlâ=birinci oturuş
7) Namazlardaki birinci oturuş ile son oturuşlarda ettehiyyatü'yü okumak.
8) Cemaatle kılındığı zaman sabah, cuma, bayram, teravih ve vitir namazlarının her rek'atında, akşam ve yatsı namazlarının ilk iki rek'atında imamın fatiha ve sureyi açıktan, öğle ve ikindi namazlarında ise, gizlice okuması.
9) İmama uyan cemaatin fatiha ve sureyi okumayıp susması.
10) Vitir namazında kunut tekbiri almak ve kunut dualarını okumak.
11) Bayram namazlarında alınan ilâve tekbirler.
12) Ta'dili erkân, yâni ayakta iken dosdoğru, rükûda dümdüz olmak (Kadınlar biraz meyilli dururlar), rükûdan kalkınca iyice doğrulmak, iki secde arasında tam oturmak.
13) Namazın sonunda sağa ve sola selâm vermek.
14) Namazda yanılma olursa sehiv secdesi yapmak.
Namazın Sünnetleri
1) Beş vakit namaz ile Cuma Namazı için ezan ve kamet getirmek
2) İftitah tekbirini alırken elleri yukarıya kaldırmak
3) Sübhaneke ve Eûzu-Besmele'yi sessizce okumak
4) Sağ eli sol el üzerine koymak
5) Fatiha'dan sonra gizlice 'amin' demek
6) Rükû ve secdeye eğilip kalkarken alınan tekbirler
7) Rüku ve secde tesbihleri. ( Rukû'da üç defa "SÜBHANE RABBİYE'L AZÎM" ve her iki secdede üçer defa SÜBHANE RABBİYE'L ÂLÂ" demek.)
8) Rukü'dan doğrulunca "SEMİALLAHU LİMEN HAMİDEH" ve hemen arkasından "RABBENA LEKE'L HAMD" demek.
9) Kıyamda bir özür bulunmadığı takdirde iki ayağın arasını dört parmak kadar açık bulundurmak.
10) Rukü'da parmaklar açıK olarak dizleri tutmak, dizleri, dirsekleri dik ve sırtı baş ile dümdüz halde bulundurmak.
11) Secdeye varırken önce dizleri, sonra elleri, sonra yüzü vere koymak. Secdeden kalkarken önce yüzü, sonra elleri, sonra dizleri kaldırmak.
12) Tahiyyatı sessizce okumak
13) Selama sağdan başlamak
14) Sütre edinmek (Önü açık yerde namaz kılarken önüne sütre koymak)
Namazı Bozan Şeyler
1) Namazda konuşmak.
2) Birşey yemek veya içmek.
3) Kendi işiteceği kadar gülmek (yanındakilerin işiteceği kadar gülerse abdesti de bozulur.)baktabul
4) Birine selâm vermek veya verilen selâmı almak.
5) Göğsünü kıbleden çevirmek.
6) Dünyaya âit bir şeyden veya bir ağrıdan dolayı ağlamak "ah" demek. (Allah korkusundan dolayı ağlamak namazı bozmaz.)
7) Öksürüğü yok iken öksürmeye çalışmak. (Elde olmayarak normal gelen öksürük namazı bozmaz.)8) Namazda bir iş yapmaya çalışmak.
9) Bir şeye üflemek.
10) Kur'an'ı, manası bozulacak şekilde yanlış okumak.
11) Ayeti mushaf'a bakarak (yüzünden) okumak.
12) Namazda abdesti bozulmak.
13) Teyemmüm eden kimsenin namazda suyu görmesi, mesh müddetinin namazda bitmesi
14) Sabah namazını kılarken güneşin doğması.
15) Cemaatle namazda kadınlarla erkeklerin arada bir perde olmadan yanyana bir safta kılması.
16) Namazda örtünmesi gereken yerlerin açılması ve bu açılmanın bir rükûn yapacak kadar süre devam etmesi.
17) Bayılmak, çıldırmak...

Namazın Mekruhları
1) Sıkışık abdestle namaz kılmak
2) Namazda elbise veya bir başka yerle oynamak
3) Namazda bir yere dayanmak
4) Gerinmek veya esnemek
5) Parmakları çıtlatmak
6) Özürsüz bağdaş kurmak
7) İnsan yüzüne karşı kılmak
8) Başı açık kılmak
9) Kıraatta, Kur'an-ı Kerimdeki sıraya uyulmaması. Bir sure atlamak
10) Erkeklerin secde ederken kollarını tamamıyla yere döşemeleri
11) Tek ayak üzerinde durmak veya bir ayağı yerden kesmek ve diğerine dayanmak
12) Namazda daha selam vermeden terleri veya yüze dokunmuş olan toprakları silmek
13) Namaz içinde, verilen selamı el veya baş işaretleriyle almak
14) İkinci rekatta birinci rekata göre daha uzun okumak
15) Yanmakta olan ateşe doğru namaz kılmak....











GUSÜL ABDESTİ

Gusül (Boy Abdesti)

Gasl, yıkamak demektir. Gusül ve iğtisal da, yıkanma anlamını taşır. Din deyiminde gusül: Bütün bedenin yıkanmasıdır, boy abdesti alınmasıdır. Buna taharet-i kübra (büyük temizlik) denir. Böyle bir temizliği gerektiren hal cünüplüktür. Ayrıca kadınların hayız ve nifas kanlarının sona ermesidir. Cünüplük hali ise, aşağıda açıklanacağı üzere, şehvetle meninin atılmasından ve cinsel ilişkiden meydana gelir.

Guslü Gerektiren Haller:

a. Cünüplük: Cinsî münasebet, ihtilam ve ne şekilde olursa olsun meninin vücut dışına çıkması boy abdestini gerektirir.

b. Hayız ve Nifas (Lohusalık): Hayız ve nifas hali sona erince gusül farz olur.


Gusül Nasıl Yapılır:

Gusletmek isteyen bir kimse önce besmele okur ve : "Niyet ettim Allah rızası için gusletmeye" diye niyet eder. Elleri bileklere kadar yıkadıktan sonra edep yerlerini temizler. Bundan sonra sağ avucuyla ağzına üç kere su alır ve her defasında ağzını boğazına kadar gargara şeklinde çalkalar. Oruçlu ise boğazına su kaçmamasına dikkat eder. Sağ avucuyla burnuna, genzine kadar üç defa su çeker, her defasında sol eliyle burnunu temizler. Bundan sonra tıpkı namaz abdesti gibi abdest alır.

Abdest aldıktan sonra önce başına, sonra sağ, daha sonra da sol omuza üçer defa su döker ve vücudunu yıkar. Suyu her döküşte elleriyle vücudunu iyice ovuşturur. İğne ucu kadar kuru yer kalmaksızın vücudun her tarafını güzelce yıkar. Gusülde bıyık, saç ve sakal diplerine suyun iyice işlemesi için ovuşturulur. Göbek boşluğu, küpe delikleri dikkat edilerek yıkanır. Böylece gusül abdesti almış oluruz.

Guslün Farzları:

1. Ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak.

2. Burna su çekip yıkamak.

3. Bütün vücudu ıslanmayan yer kalmayacak şekilde yıkamak.

Guslün sünnetleri:

1. Gusle niyet etmek.

2. Besmele ile başlamak.

3. Bedenin bir tarafında pislik varsa onu önceden güzelce temizlemek.

4. Avret yerini yıkamak

5. Gusülden evvel abdest almak.

6. Bedenine üç defa su dökmek ve suyu bedenin her tarafına ulaştırmak.

7. Su dökünmeye baştan başlamak, sonra sağ omzuna, sonra sol omzuna dökmek ilk defa döktüğü zaman bedeni ovmak ve suyu bedenin her tarafına ulaştırmak.

8. Ayağının olduğu yere su birikirse, abdest aldığı zaman ayak yıkamasını sonraya bırakmak.

ABDEST

Müslümanların, belli ibadetleri yapabilmek için bir düzen içerisinde bazı organları yıkayıp bazılarını mesh etme yoluyla yaptıkları arınma abdest denir. Dirsekler ile beraber ellerin, yüzün, topuklarıyla beraber ayakların temiz su ile yıkanması ve başın mesh edilmesidir.

Abdest, belli organları usulüne uygun olarak yıkamak ve mesh etmek suretiyle yapılan bir temizliktir. Abdest her şeyden önce her türlü pislik ve kirlilikten kurtulmak, yani maddî ve manevî bütün pislik ve mikroplardan uzak kalmak için İslam'ın emrettiği önemli bir ibadettir. Mikrobun en kolay ürediği yer ağızdır. ağızdan başlayarak el, yüz ve ayakların günde beş defa temizlenmesi İslam'ın temizliğe verdiği önemi gösterir.

Böylelikle İslam yüzyıllar önce temizliğin üzerinde durup insanoğlunu maddî-manevî her türlü pislik ve mikroptan korumayı hedeflemiştir. Bunun yanında abdest alan bir insan, kendini manen temiz ve rahat hisseder ve bu güzel his ve temiz duyguyla Allah'a ibadete durur. Bu da ruhun temizliğini sağlamaktadır. İnsanın yaratılış gayesi olan Allah'a kulluk böyle bir temizleme ameliyesi ile başlayınca insanoğluna vereceği zevk ve rahatlığın değeri sonsuzdur.

İnsan abdestle bedenen ve manen temizlendikten sonra Allah'ın huzuruna çıkar. Böyle bir temizlenme ile günlük bütün yorgunlukları ve yükleri geride bırakır.







Abdestsiz Olarak Yapılması Yasak Olan Hususlar:
1- Namaz kılmak.
2- Kur'an-ı Kerim'e el sürmek.
3- Tilavet secdesi yapmak.
4- Cenaze namazı kılmak.
5- Kabe'yi tavaf etmek.

Abdestin Farzları

1 - Yüzü Yıkamak
Yüzün bir defa yıkanması farzdır. Yüzün sınırları, saçın bittiği yerden sakal veya çene altına, kulakların köklerine kadar olan bölümdür. Gözlerin içine suyun ulaştırılması gerekmez. Ancak abdest alırken gözler sıkılmaz, tamamen açık bırakılmaz. normal bir şekilde yüz yıkanır. Dudaklar yumulduğu zaman dışarda kalan kısımlar yüzün sınırlarıdır. Sakal, bıyık ve kaşın altına suyu ulaştırmak gereklidir.

2- Kolları Yıkamak
Parmak uçlarından kol dirseklerine kadar -dirsekler de dahil- olan kısmı bir defa yıkamak farzdır. Eğer iğne ucu kadar kuru bir yer kalırsa veya tırnağının altına suyu geçirmeyecek (hamur, boya, çamur vb.) bir madde bulunursa, abdest alınmış sayılmaz. Ancak boyacıların tırnaklarındaki boyalardan kaçınmanın mümkün olmamasından dolayı bunlar abdeste zarar vermez. Tırnaklar parmak uçlarından dışarı taşacak kadar uzamış olursa o fazlalığı da yıkamak gerekir. Bir kimse abdest aldıktan sonra bu uzamış tırnağı keserse abedestini yenilemesi gerekmez. Parmakta yüzük var ve bu geniş ise abdest alırken bunu oynatmak sünnet, eğer yüzük dar ve altına su geçirmeyecek kadar parmağa oturmuşsa onu oynatmak farzdır.

3- Başı Meshetmek

4- Ayakları Yıkamak
Sağlam ve çıplak ayakları topuklarıyla birlikte bir defa yıkamak farzdır. Yaralı veya mestle örtülü ayakları yıkamaya gerek olmayıp sadece meshetmek yeterlidir. Bir kimsenin ayağında yarık varsa ve o yarığa su sızdırmayan bir ilaç sürülmüşse, o kimse ayağını yıkadığı zaman, su yarığın altına geçmezse bu durumda su, ayağa zarar verecekse abdest yerine getirilmiş sayılır ve bu caizdir. Ancak su zarar vermiyorsa abdest tam olarak alınmış sayılmaz. Dolayısıyla zarar vermediği takdirde yarıklara su ulaşacak şekilde yıkamak gereklidir.

Abdestin Sünnetleri

  1. Abdeste başlarken "Euzu ve Besmele" çekmek.
  2. Abdeste niyet etmek.
  3. Önce bileklere kadar elleri yıkamak.
  4. Misvak kullanmak veya dişleri parmakla ovalamak.
  5. Ağza ve burna üçer defa su vermek. ( mazmaza ve istinşak )
  6. Kulakları, boynu mesh etmek.
  7. Başın tamamını mesh etmek.
  8. Yıkanması gereken uzuvları üçer defa yıkamak .
  9. Abdeste organları ara vermeden yıkayarak devam etmek .
  10. Sırayı bozmamak .
  11. Abdest almaya sağ taraftan başlamak

Abdestin Edepleri

  1. Abdest alırken başkasından yardım istememek .
  2. Abdest alırken suyun sıçramaması için dikkatli davranmak
  3. Kıbleye doğru yönelmek .
  4. Gereksiz yere konuşmamak .
  5. Niyet ederken dil ile niyet etmek .
  6. Her uzvu iyice ovmak .
  7. Abdest dualarını okumak.
  8. Kullanılmış su ile abdest almamaya dikkat etmek.
  9. Her uzvu yıkarken niyeti korumakla birlikte " Bismillah " demek.
  10. Kulağı meshederken serçe parmaklarının uçlarıyla kulak deliklerini meshetmek .
  11. Burna ve ağza suyu alırken sağ eli kullanmak .
  12. Sol el ile sümkürmek .
  13. Özür sahibi olmayan kimsenin namaz vaktinden önce abdest alması .
  14. Abdest bittikten sonra kıbleye karşı ayakta kelime-i şahadet getirmek ve dua yapmak, biraz su içmek .
  15. Durgun ve akarak yer değiştiren sular ile birikinti halindeki sulara ve Kıble'ye karşı abdest bozulmaz.

Abdesti Bozan Durumlar

  1. İdrar veya dışkı yollarından yani ön ve arkadan herhangi bir şeyin çıkması. ( idrar , dışkı , yel , vedi , mezi , meni , kurt vb.)
  2. Aklın idrak gücünü gideren hususlar; uyumak, bayılmak, delirmek, sarhoş olmak vs.dir. Ancak oturduğu yerde kıpırdamadan uyuyan kimsenin abdesti bozulmaz .
  3. Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya sarı su çıkması ve etrafına yayılması. Ağızdan akan kana bakılır, şayet bu kan tükrük kadar veya tükrükten fazla ise abdesti bozulur .
  4. Ağız dolusu kusmak .
  5. Cinsi münasebette bulunmak .
  6. Tam olarak cinsi ilişki olmasa bile kadın ve erkeğin çıplak ve ince bir elbise ile vucutlarının veya tenasül uzuvlarının birbirine değmesi .
  7. Teyemmüm yapan kimsenin su bulması .
  8. Namazda sesli gülmek .

Abdesti Bozmayan Durumlar

  1. Kişinin ön veya arka yollarından başka vücudunun herhangi bir yerinden kan çıkıp, bir damla halinde kalması .
  2. Kabuk bağlamış bir yaranın kan çıkmadan kabuğunun düşmesi .
  3. Yaradan , burundan yahut kulaktan bir vücud kurdunun düşmesi .
  4. Tenasül uzvuna (cinsi organına) el sürmek .
  5. Kadın vücudunun herhangi bir yerine dokunmak .
  6. Ağız dolusu olmayan kusuntu .
  7. Ağızdan çıkan balgam .
  8. Oturduğu yerde veya namazda uyumak .
  9. Ağlamak .

3 Haziran 2011 Cuma

Ümit Meriç


Ümit Meriç'le tesadüfen Tanıştım,İnternette Aşağıdaki Röportajını okuduğumda,Hayran kaldım O'na.Daha sonra,röportajlarından derlenen Kitabı 'içimdeki cennete Yolculuk'u okudum.yetmedi Tekrar okudum.Ve daha bir hayran oldum kendisine.Takip ettiğim bir Forumun bir üyesi Ümit Meriç için şunu sölemişti ve bu benim çok hoşuma gitmişti'' Entellektüel Müslüman kadın aranıyorsa bu Ümit Meriç olmalıdır ve genç Müslüman kızlar yırtık eldivenleri, Cohen-Rahman Sûresi birlikteliğini değil Meriç gibi kadınları örnek almalıdır...'' Gerçekten de Prof.Dr.Ümit Meriç'in Allah sevgisi,Kul olma bilinci,istanbul sevgisi...vs bunların hepsine bir de bilgi birikimleri eklenince,ağzından çıkan her kelime bal gibi tatlı geliyor insana.Beni Prof.Dr.Ümit Meriç'le tanıştıran bu röportajı burada paylaşmak istedim.

Bu arada Ümit Meriç'in bir program videosu da var.Bunu da izlemenizi tavsiye ederim.http://youtu.be/JQXh20OuhIc

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü başkanıyken aldığı karar medyada merak uyandırdı. Bir süre inzivaya çekildi, fotoğraf bile çektirmedi. Prof. Ümit Meriç 17 Ağustos Depremi ertesinde başlayan "teslim olma" sürecini Yeni Aktüel'e anlattı: "Başımı örtme kararını ölüm korkusuyla değil Beyazıt Meydanı'nda çırılçıplak kalmış gibi müthiş bir utanç sonrası aldım."

Şebnem İyinam: Modern değil de İslam'a sıkı sıkıya bağlı bir kadın olarak yetişseydiniz bu kadar ilim irfan sahibi olabilir miydiniz?

Ümit Meriç: Tüm insanlardan beklenen bütün icapları yerine getirmektir. Okumak, iki gününü aynı tutmamak, bir harf öğretenin kölesi olmak ve varoluşunu ilme ve irfana bağlayarak yaşamak... Modernizmi böyle bir şerefle eşdeğer tutmamak lâzım. Bu özelliklere sahip, modernizm dediğimiz şaibeli dönemden önce yaşayan pek çok insan var.

Şİ: 10 yaşında örtünmüş olsaydınız bunları konuşabilecek miydik?

ÜM: Tabii! Namaz kılmadan ya da oruç tutmadan ve başımı örtmeden önceki 'ben'le sonraki arasında hiç fark yok. Marx üzerine ders verirken de oruç tutuyordum. Oruçlu ağzımla Marx'ı anlatıyordum. Müslüman olmam Marx'ı anlatmama ve anlamak istememe mani değildi. İslami kimliğim örtünmemle görünür oldu. Doktorayı verdikten iki yıl sonra namaza ve oruca başladım. Bu ilmi kimliğimi hiç zedelemedi.

Şİ: Teslimiyet mecazi anlamda çırılçıplak olmak demek! Bir yandan
teslim olurken bir yandan giyinme mecburiyeti çelişkili değil mi?

ÜM: İslam kelimesi teslimiyetten geliyor. Benim İslamiyetim dışarıdan öğrenilmiş değil. Bizzat tarafımdan keşfedilmiştir. İslamiyetimi bir Japon'un Müslümanlığından çok farklı görmüyorum. Üsküdar'da doğup Mihrimah Sultan'ın minarelerini görmüş bir çocukluk yaşadım. Fakat İslami bir muhite sahip değildim. İtiraf etmeliyim ki o zamanın İstanbul'u şimdiki kadar Müslüman değildi. İstanbul tarihinin en müslüman dönemini yaşıyor. Kendim teslim oldum İslamiyet'e. Bu çok önemli bir fark. 10 yaşında başımı örtseydim fark olur muydu; olmazdı ama 30 yaşının idrakiyle İslamiyet'e kendimi teslim ettim. Bir anlamda ölmek üzere olan bir insanın bir sal bulması gibi ve sal beni çok muhteşem bir cennet adasına çıkardı. Bireysel olarak başlayan İslamiyetim giderek sosyal bir boyut da kazandı. Ama her müslüman için İslamiyet önce tekil bir şeydir.

Şİ: Nasıl?

ÜM: Önce sizsiniz, teneşirdeki siz... Öldünüz, üzerinizden bütün esvaplarınızla beraber bütün toplumsal vasıflarınız alındı! Yani ne profesör, ne doktor ne de Cemil Meriç'in kızısınız. Dolayısıyla 'teneşirdeki ben'le daha yaşarken tanışıyor, hatta çok aşıp cennete girmek imkânını buluyorsunuz İslamiyet'in farzlarının yerine getirilmesi halinde... Tekrar çamur olacak bedenimizle cenabı hakkın huzuruna varacak olan nurumuz yani ruhumuzun birbirinden kesinlikle ayrılabileceği kanaatindeyim. Çünkü kendim ayırdım bu ikisini. Ölümle ilgili en ufak bir korkum yok.

Kıyamet Rivayetleri Vardı

Şİ: Nurumuzun ya da ruhumuzun örtünmeye neden ihtiyacı var?

ÜM: Desmond Morris'in kitabı var biliyorsunuz "çıplak maymun" diye. İnsan bütün hayvanlar arasında tek giyinendir. Bunun İslamiyet'le ilgisi yok. Giyimin bir sosyal boyutu var muhakkak! Fakat bir de dini boyutu var, sosyali aşan bir mana boyutu. Eskiden, Cahiliye döneminde Kâbe'yi çıplak olarak da tavaf ederlermiş biliyor musunuz; çırılçıplak. Evet, çıplak geldik ve çıplak gideceğiz. Fakat başımı örttükten, Allah'ın bana anlamını bilmesem de vermiş olduğu emri yerine getirdikten sonra psikolojik manada çok daha derinleştim. Teslimiyet çok sevdiğim bir cümledir. Anlamak için önce teslim olmak lâzım. 30 yaşında namaza başladım, başımı örttüğümde yaşım 50'yi geçmişti ve başımı örteceğimi asla düşünmüyordum.

Şİ: Ne olmuştu?

ÜM: Son kararı almaya iten neden depremdir. Deprem karşısında beşer olarak aczimi hissettim. Bir kere ölebilirdim ölmedim. Fakat ölümden korkmadım. Yani depremde başımı örtmemin korkuyla hiç alâkası yok. Depremi Armutlu'da yaşadım, yani merkez üssüne çok yakın bir yerdi ve bütün duvarların açılarının kâh daraldığını, kâh genişlediğini gördüm. Üzerimdeki çatının yıkılayım mı, yıkılmayayım mı tereddütünü çok derin yaşadığını ve dipten bütün o gürültülerin geldiğini hissettim; yerimden kıpırdamadım. Sadece Allahüekber, diye önce alçak sesle, sonra giderek yükselen bir sesle bağırdım. Kızım yanımda yatıyordu, kaçmayı düşünmedim. Hazreti Ömer'in dediği gibi, kaderimden kaderime kaçıyorum, demedim. Kaderime sığındım sadece ve deprem bittikten sonra dışarı çıktık. Adeta teslimiyetime aykırı buldum kaçmayı. Yani Müslüman kimliğime aykırı buldum. Hayvan olan ben korkmuş olabilir ama insan olan ben korkmadı. Çünkü gerçekten cenabı hakka karşı beni dünyaya getirdiği, bunca senedir bu kadar muhteşem bir kainatın, üstelik bu kadar muhteşem bir gezegenin üstünde yaşattığı için çok fazla minnettarım. Alıp verdiğim her nefes zaten şükür vesilesidir ve ne kadar vermişle o kadardır. Bunu hak etmek için özel bir marifetim olmadı. Bu öldükten sonra da devam edecek bir lütuftur. Dolayısıyla kaçmayı terbiyesiz buldum. Başımı örtmek gibi bir karar alacağımı da zannetmiyordum.

Şİ: Sonra ne oldu?

ÜM: Ölen insanların haberleri geldikçe üzüldüm. Dehşet tabloları yaşandı ve 19 Ağustos gecesi bir deprem fırtınası beklendiği söylendi. Bütün İstanbul, Bursa sokakta yatmaya davet edildi hatırlarsanız. O günün bütün tecrübelerini yaşadık. Topraktan yılanlar çıkıyor, deprem dalgaları vuruyor... Hakikaten cehennemvari bir dekor içinde yaşadık. Depremin üçüncü gecesi bir namaz kılıp yalvarmayı düşündüm. Çünkü kıyametin kopacağı yolunda bir vehme kapıldım. Cuma günü kopacağı yolunda da rivayetler var kıyametin. Perşembeyi Cumaya bağlayan geceydi. Bahçede yatıyorduk. Arkadaşın bahçesiydi, çocuklar yattılar. İki rekat namaz kıldıktan sonra ellerimi semavata açarak gökyüzüne baktım. Ve dedim ki: Yarabbim çok büyük bir mahcubiyet duydum!

Şİ: Bunu söylemenizin sebebi neydi?

ÜM: Yarabbim sana layık kullar olamadık, dedim. İstesen şu dünyayı, şu yıldızları yok edip henüz yaratmamış olduğun mekânlarda sana çok daha layık kullar yaratabilirdin, dedim. Ama madem ki bizleri yarattın, içinde muhakkak sevdiklerin de var. Onların yüzü suyu hürmetine sen bu dünyayı, galaksimizi, kainatı bize bıraksan, burada çocuklarımız yaşasa, torunlarımız yaşasa, daha bu güzellik uzun bir zaman devam etse, dedim. Siz nasıl anlıyorsanız bir kul olarak, Allah'ın bütün bu söylediklerimi kayda geçtiğini hissettim. O zaman çok büyük bir utanç duydum içimde. Dedim, benim kul olarak duamı kabul ediyorsun. Ben kulum ama senin emrini yerine getirmiyorum. Başım açık. Kabe'yi çıplak tavaf eden insanlar utanç duymuyordu, ama Beyazıt Meydanı'nda çırılçıplak kalmış gibi müthiş bir haya duydum. Yalnız yüzüm değil, belki bütün vücudum kızardı. O kadar utandım ve bu geceden itibaren başımı örtmeye karar veriyorum, beni bana mahcup etme, dedim.

Şİ: Beni bana mahcup etme, derken kaygınız neydi?

ÜM: Allah'a söz vermiştim, bu sözden dönmekten Allah beni korusun. Bu sözü tutup tutmayacağımı bilmeden yattım ve ertesi günden itibaren bir daha hiç kimse, yani caiz olan erkeklerin dışında kimse başımı açık görmedi. Bu, Allah'a vermiş olduğum söz meselesidir, namus meselesidir. İdam edileceğimi bilsem başörtümle idam edilmek isterim. Benim için bu kadar önemli. Noktası konmuş, mürekkebi kurumuş ve bitmiştir. Bu toplumsal boyutu olmayan bir karardır. Bir kul olarak Allah'ın huzurunda Allah'a imzaladığım bir akittir. Allah'ın emirleri tartışılmaz, uygularsınız ya da uygulamazsınız. İslam'ın farzlarını uygulayanların bu farzları yerine getirdikleri ölçüde Cenab-ı Hak'la arasındaki perdeler kalkar. İbadet tabii çok önemli, ama bu önemini bilerek yapmak lâzım. Mesela secdeyi çok seven bir insanım. Fakat bu Amerika seyahatinde Hoca efendi'yi ziyaret ettik.

Şİ: Fethullah Gülen’i mi?

ÜM: Evet. Bir sabah namazını onun arkasında kılmak şerefine Allah tarafından eriştirildim. Hoca efendi bir kere kıraati çok uzun, rükuu çok uzun, yani ellerini tutarak eğilme hareketini uzun yapıyor. Ben onu çok çabuk geçerdim ve hemen secdeye giderdim. Yani böyle sevgilisini çok özlemiş bir Leyla gibi, hemen Cenab-ı Hakk'ın boynuna atlamak isterdim. Çünkü benim için secde hayatımın zirvesidir. Yani 24 saat yaşıyorum ama en güzel anlarım secdedeki dakikalarım. Namaz kılıyoruz ama acaba sahiden mi namaz kılıyoruz? Kıldığımız namaz ne kadar namaz? Namaz, Allah'a gitmek niyeti. Yani Cenab-ı Hak'la karşı karşıya olmak demek. Bu hem çok büyük bir iddia, hem çok büyük bir şeref hem de çok yüksek bir idrak.

Şİ: Örtündükten sonra neden uzun süre hiç fotoğrafınız yayınlanmadı?

ÜM: Tabii ki bunun anlaşılmamasından korktum, ama normal hayatımı yaşadım. Emekliliğimi istedim başörtüsüyle hocalığa devam edemeyeceğim için.

Şİ: Emekli olma hakkına sahip olmasaydınız, kariyerinizi bitirmeden bu kararı verebilecek miydiniz?

ÜM: Bilemiyorum. Fazla değişeceğini zannetmiyorum. Allah oradan rızkımı kapatır, buradan açardı.

Şİ: Görkemli kelimeler seçiyorsunuz. Mucize beklentiniz var mı?

ÜM: Gerçekleşmeyen mucizelerin küskünlüğüyle mutsuz olurum sık sık. Bu yüzdendir. Bununla o görkemi arar, özler ve beklerim. Allah'ın emirlerinin hepsini yerine getiremiyorum. Mesela zekât konusunda kendimi beğenmiyorum, biraz cimri buluyorum. Biraz gelecek endişesi taşıyorum. Daha mı çok vermem lâzım, diye tereddüt yaşıyorum.

ÜM: Ama namaz ve oruç konusunda biraz daha cesurum kendimi değerlendirmekte. Oruç borcum olmadığını zannediyorum. Mucizelerle ilişkiye geleceğim buradan. Duaların kabul edildiğini görüyorum. Uçakta titreme olduğu vakit "Yarabbim sallama, korkuyorum" diyorum ve duruyor. Allah'ın emirlerini ne kadar yerine getirirseniz Allah da dualarınızı o kadar kabul ediyor. Bire bir ilişki var Allah'la kul arasında.

Ümit Meriç Yazar (Cemil Meriç’in Kızı)

Yazar ve düşünür Cemil Meriç’le tarih-coğrafya öğretmeni Fevziye Menteşoğlu Meriç’in tek kızı olan Ümit Meriç 16 Aralık 1946’da İstanbul’da doğdu. 1975’te Cevdet Paşa’nın Toplum ve Devlet Görüşü adlı teziyle doktor unvanını kazındı. Aynı bölümde başkanlık yapan Prof. Dr. Ümit Meriç’in sosyoloji tarihi, kurumlar ve aile sosyolojisi dallarında tercüme ve telif birçok çalışması bulunuyor.

Kaynak: Aktüel, 29.11.2005

İsminin başına 'canım' sıfatını eklemek geliyor içimden: Canım Ümit Meriç!

Cemil Meriç'in gözlerinin kör olduğu dönemde geceleri kalkıp kitaplarına sarılarak ağlayıp bir kağıda üst üste yazdığı üç satırı kızına okutmak isteyişiyle bu aşka verdiği değer hiçbirşeyle ölçülemez. Böylesi fedakar bir babanın "verdiğimiz kadar" aldığımız insani değerlerin en güzel örneklerin biri olan sevgili Ümit Meriç verdiği bu mücadelesinde birçok insana çok "örnek" bir hanımefendi.. Kendisine burdan sonsuz sevgi ve saygılarımı sunuyorum.İİ