3 Haziran 2011 Cuma

AHİRET GÜNÜNE İMAN

İmanın şartlarından beşincisi "Ahiret Gününe İnanmak"tır. İnsanların ve diğer canlıların bir sonu olduğu gibi üzerinde yaşadığımız dünyanında bir gün sonu gelecektir. Allah'ın takdir ettiği zaman gelince görevli melek israfil, "Sûr" denilen bir şeye üfürecek ve bundan çıkacak çok müthiş bir sesin tesiri ile (Allah'ın diledikleri dışında) bütün canlılar ölecek, yer ve göklerin düzeni bozularak kâinat yeni bir şekil alacaktır.
Kıyamet denilen bu olaydan bir süre geçtikten sonra Allah'ın emriyle İsrafil, "Sûr'a" ikinci defa üfürecek ve bütün insanlar yeniden dirilerek "Mahşer" denilen toplanma yerine çağrılacaktır. Burada herkes Allah'ın huzuruna çıkarılacak ve dünyada yaptıklarından sorguya çekilecektir. "Kirâmen Kâtibin" melekleri tarafından iyilik ve kötülüklerin yazıldığı "Amel defterleri" insanın eline verilecek ve herkes dünyada yaptıklarını amel defterinde görüp okuyacaktır.
Dünyada gizli ve açık işlenen bütün suçlar ortaya çıkarılacak, iyilik ve kötülükler çok hassas olan adalet terazisinde tartılacak ve insan dünyada yaptıklarının karşılığını görecektir.
İnsan dünyada ne ekmiş ise ahirette onu biçecek, İlâhî adalet yerini bulacak ve hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır.
Sevgili Peygamberimiz şöyle haber veriyor:
"Kıyamet gününde insan dört şeyden sorguya çekilmedikçe Allah'ın huzurundan ayrılamaz:
- Ömrünü nerede geçirdiğinden,
- Vücudunu nerede yıprattığından,
- Malını nereden kazanıp nereye harcadığından,
- Bildiği ile ne amel ettiğinden"

Bu yeniden diriliş ile başlayan ve sonsuza kadar devam edecek olan zamana "Ahiret Günü" denir. İşte, bütün insanların öldükten sonra yeniden dirilmesine ve ondan sonra devam edecek olan sonsuz hayata inanmak, imanın en önemli esaslarından biridir.

ÖLÜM
Her insanın dünyada yaşayacağı belirli bir süre vardır. Bu süre bitince insan ölür. İnsan, beden ve ruhun birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Bedenimize canlılık ve hareket veren ruhtur. Allah'ın takdir ettiği zaman gelince ruh bedenden ayrılır. Ruhun bedenden ayrılması olayına "ölüm" denir. Ölüm, her insan için takdir edilmiştir. Bundan kurtuluş yoktur.
Bu gerçek Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildiriliyor: "Her canlı ölümü tadacaktır."
(Âl-i İmrân sûresi, 185.)
"Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir." (Nisâ sûresi, 78.)
Ölüm, yok olmak demek değildir. Geçici olan dünya hayatından sonsuz olan ahiret hayatına geçiştir. Allah'a karşı görevini yapanlar için ölüm, daha yüksek hayata kavuşmak için açılan bir kapıdır.

KABİR
İnsanın ölümünden, kıyamet günü yeniden dirilmesine kadar geçecek olan zamana "kabir hayâtı"; bu zaman içinde bulunacağı yere de "kabir" denir. İnsan ölünce bedeni çürür, toprağa karışır, fakat bedenden ayrılan ruhu ölmez. İnsan kabire konulunca Münker ve Nekir adındaki melekler tarafından sorguya çekilir. Sorulara doğru cevap verenler için kabir, bir istirahat yeri; cevap veremeyenler için ise azap yeri olacaktır.
Peygamberimiz (s.a.s.) Efendimiz kabrin durumunu şöyle açıklıyor:
"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur."

Kabir, Allah'a karşı görevlerini yapan, insanlara iyilikte bulunan kimselerin istirahat edeceği bir cennet bahçesi; görevini yapmayanların azap göreceği bir cehennem çukuru olacaktır.

MÜKÂFAT, CEZA, CENNET VE CEHENNEM
Yapılan iyiliğe verilen karşılık "mükâfat"; işlenen kötülüğün karşılığı da "ceza "dır.
İnsanlar bu dünyaya imtihan edilmek üzere gönderilmiş, yapmakla yükümlü oldukları görevler kendilerine bildirilmiştir. Allah'ın emirlerini yerine getiren, yasak ettiği şeylerden sakınan ve insanlara iyilik yapanlar imtihanı kazanmış olacak ve karşılığında kendilerine büyük mükâfat verilecektir. Herkes dünyada yaptığının karşılığını ahirette eksiksiz olarak görecektir.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Kıyamet günü doğru teraziler kurarız: hiç bir kimse, hiç bir haksızlığa uğratılmaz."
(Enbiya sûresi, 47.)
"Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür." (Zilzal sûresi, 7-8)
Cennet mü'minler için hazırlanmış mükâfat yeridir.
Cennette, bu dünyada gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç bir insanın hayalinden geçmeyen nimetler vardır. Cennet, insanın kalbinden geçen ve hoşuna giden her şeyi devamlı olarak bulacağı eşsiz güzeliklerle dolu bir yerdir. Orada her şey insanın gönlüne göredir, neyi arzu ederse anında yanında hazır olacaktır.
Cennette, hastalık, korku ve üzüntü yoktur. Orada insan hep genç yaşta kalacak, ihtiyarlamayacaktır. Cennette hayat sonsuzdur. Ölüm yoktur. Oraya giren bir daha çıkmayacak, canı ne isterse onu bulacak, zevk ve safa içinde sonsuza kadar devam edecektir.
Kur'an-ı Kerim'de bu konuda şöyle buyuruluyor:
"İman edip iyi, yararlı işler yapan kimseler cennetlik olanlardır; onlar orada ebedî kalacaklardır."
(Bakara sûresi, 82)
"Orada onlar için diledikleri her şey var ve yanımızda fazlası da var." (Kaf sûresi, 35)
Allah'a karşı görevlerini yapmayan, haramlardan sakınmayan ve insanlara kötülük edenler bu davranışlarının karşılığı olarak cehennemde cezalandırılacaktır.
Cehennem, iman etmeyenler ile inandığı halde günah işleyenlerin ahirette ateşle cezalandırılacakları yerdir, imansız ölenler burada sonsuz olarak kalacaklardır.
İnandığı halde, Allah'ın emirlerine uygun hareket etmeyen, dini görevlerini yerine getirmeyenler, belirli bir süre cehennemde kalıp cezalarını çektikten sonra çıkacak ve cennete gireceklerdir. Kâfirler ve münafıklar ise ebedî olarak cehennemde kalacaklardır.
Kur'an-ı Kerim'de kâfir ve münafıkların durumu şöyle bildiriliyor:
nkâr eden kimseler ve ayetlerimizi yalan sayanlar cehennemlik olanlardır. Onlar orada temelli kalacaklardır."
(Bakara sûresi, 39)
"Doğrusu münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Onlara yardımcı bulamayacaksın."
(Nisa sûresi, 145).

KIYAMET ALAMETLERİ
Kıyametin alâmetlerine gelince: Bunlar, Eşrat-ı Saat (Kıyamet Alametleri) denen bazı tuhaf ve çirkin olağanüstü olaylardır. Bunların meydana geleceğini Peygamber efendimiz bildirmiştir. Başlıcaları şunlardır;
1) Din konusunda bilgisizliğin her tarafa yayılması, sarhoşluk veren şeylerin içilmesi, zina ve benzeri kötülüklerin çoğalması, öldürme olaylarının artması... Bunlara küçük alâmetler denir.
2) Müminleri nezleye tutulmuş ve kafirleri sarhoş olmuş gibi yapacak bir dumanın çıkması.
3) Deccal adında bir şahsın türeyip tanrılık davasında bulunması ve sonra kaybolup gitmesi...
4) Ye'cüc ve Me'cüc adında iki milletin yeryüzüne yayılarak bir müddet bozgunculuğa çalışması...
5) Hazret-i İsa'nın gökten inerek bir müddet Peygamberimizin şeriatı ile amel etmesi...
6) "Dabbetü-l Arz" adında canlı bir yaratığın yerden çıkarak insanlara karşı sözler söylemesi...
7) Yemen tarafından korkunç bir ateş çıkarak etrafa dağılması...
8) Doğu ile batıda ve Arab yarımadasında birer büyük yer çöküntüsü olması...
9) Güneşin az bir zaman için battığı yerden doğması...
Bu alametlere de, Büyük Alametler denir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder